Armağan Tunaboylu-Haftanın Yazarı

31-01-2024 22:35
Armağan Tunaboylu-Haftanın Yazarı
“Hercule Poirot kadar zeki, Sherlock Holmes kadar dikkatli, Mike Hammer kadar çapkın, James Bond kadar yakışıklı, Philip Marlowe kadar pervasız… 


Yok canım, nerdee!”

Yukarıda tırnak içindeki satırlarda anlatılan bu ilginç adam tabii ki Armağan Tunaboylu değil; romanlarında yer verdiği o müthiş karakter Metin Çakır! ve Armağan Tunaboylu kendi yarattığı karakteri bu şekilde tanımlarken şöyle devam ediyor sözlerine: “O, tarihin en ahlaksız, sahtekâr, korkak, yalancı, maço vb karaktersiz karakteri. Ama insan gene de onu sevmeden edemiyor.”.


Peki, “Metin Çakır neden böyle?” diye sorarsanız, aslında bunun tek bir cevabı var; sevgili Armağan böyle istemiş… Fakat bununla yetinmeyeceğinizi bildiğimden sorunun cevabını havada bırakmayacağım. Armağan Tunaboylu romanı için bir karakter yaratmayı kafaya koyduğunda, onun hem sıradan hem de sıra dışı olmasını hedeflemiş. Sıradan, çünkü Metin Çakır halkın içinden biri. Sıra dışı olma özelliğiyse genel geçer roman kahramanları gibi uçmuyor, kaçmıyor, donanımlı değil, genç kızların ilgisini çekecek kadar yakışıklı hiç değil! Üstelik bir kadın satıcısı, ırkçı ve aynı zamanda faşist. 
İyi de böyle bir adam nasıl sevilir ki? Cevabı basit: Yaratılanı seviyoruz yaratandan ötürü…


Bir yığın kötü özelliği mıknatıs gibi üzerine çeken Metin Çakır’ın yaratıcısı Armağan Tunaboylu, romanlarında onun insani özelliklerini öyle bir işliyor ki adamı mecburen seviyorsunuz. Hatta bu mucizenin nasıl gerçekleştiğini anlayamıyorsunuz bile! Duygulandığında zırıl zırıl ağlayan, heyecanlandığında altına işeyen bir adamdan bahsediyorum; Yıldız Cinayetleri’yle doğup Konsey Cinayetleri’yle varlığını sürdüren sevimli bir anti kahramandan... 
Dedektif desen değil, hele katil hiç değil! Sadece üzerine yıkılan cinayetlerden yırtmak için katilin peşine düşen bir vatandaş. Serinin diğer önemli kahramanlarından biri olan Komiser Asım Abi işin kolayını bulmuş; işlenen cinayetleri bir şekilde Metin Çakır’ın üzerine yıkıyor, zavallı adam da kendini aklamak adına katilin peşine düşerek onu buluyor. Böylece Asım Abi de hazıra konuyor. Aslında evlenip barklanarak mazbut bir yaşam sürmenin özlemini çekiyor Metin Çakır. Fakat Armağan Tunaboylu onun başını her türlü belaya sokarak hayallerini gerçekleştirmesine engel oluyor. “Bakalım Metin Çakır’ın yüzü ne zaman gülecek?” diyerek, bu bahsi burada kapatmak istiyorum.

Sevgili Armağan, önce zihninde kurguladığı daha sonra da hayata geçirmek istediği (farklı mekânlarda ve düzeylerde, daha kurumsal bir yapıyı sergileyen) öyküleri için yeni bir karakter yaratmak zorunda kalmış. Söz konusu ortamlarda Metin Çakır’ın gücünün yetmeyeceğini düşünerek, bu gereksinimden dolayı farklı bir karaktere can vermeyi uygun görmüş. Yeni karakterini de “Polisiye Yazarının Ölümü” adlı kitabında görücüye çıkarmış: Berkun İstanbullu!


Cinayet Masası dedektiflerinden biri olan Berkun İstanbullu Metin Çakır’la uzaktan yakından ilgisi olmayan, polisiye mevzuatı çerçevesinde yol yordam bilen, donanımlı bir adam. Aynı zamanda cool ve karizmatik biri… Bunun yanında Berkun karakterinin çevresinde gelişen olayları (sığınmacılar, insan kaçakçılığı, kara para aklama vb) konu alan “Polisiye Yazarının Ölümü” kitabı okurdan tam not almış. 
Sonuç olarak hem Metin Çakır’ın hem de Berkun İstanbullu’nun yeni maceralarını sabırsızlıkla bekliyorum. Armağan’ın bu iki zıt karakteri kalemiyle zapt edeceğinden hiç kuşkum yok.

Romanlarının dışında öyküleriyle de ilgi odağı olan Tunaboylu, bu alanda da farklı tarzıyla dikkat çekiyor. “Cinai Tuhaflıklar” adlı öykü kitabını okuduğumda ne zaman başlayıp hangi ara bitirdiğimi hatırlamıyorum bile. Aklımda kalan, okurken müthiş keyif aldığımdı… Dark Polisiye serilerinde yer alan öyküleri de aynı sinematik evrende yaratılan müthiş hikâyelerden oluşuyor. Anlattığı konunun alt metni ne olursa olsun, yüzünüzde beliren bir gülümsemeyle sonlanıyor okuma maceranız. Bunu hedeflediğini her fırsatta belirtiyor Armağan Tunaboylu; bir edebiyat eseri üretmek yerine insanlara keyif verecek şeyler yaratmayı amaçladığını söylüyor. Hatta yıllar yılı üzerinde konuşulan polisiye türünün edebiyata dâhil olup olmadığı konusunda farklı fikirleriyle dikkat çekiyor. Verdiği bir röportajında diyor ki: “Polisiye bana bir edebiyat ürünü, sanatmış gibi gelmiyor. İnsanlara keyif verecek şeyler yazdığımı düşünüyorum.” Fakat ille de bu böyledir diye tutturmuyor Armağan. Mevzuyla ilgili kafasının karışık olduğunu söylerken sadece kendi açısından yaptığı bu değerlendirmeyi iddialı bir şekilde savunmuyor. Konu hakkında gereksiz tartışmalara girmeden kendi evreninin nahif sınırları içinde tutuyor bu düşüncelerini.

Okura keyif vermek…

İnsanlar, kısa bir süreliğine de olsa yaşadıkları ortamın baskılarından kurtulmak için türlü yollar deneyerek rahatlamanın çarelerini ararlar. Hem ülkenin siyasi, ekonomik koşullarından hem de günlük hayatlarında yaşadıkları stresi üzerlerinden atmaya çalışırken yorgun düşerler. Hal böyle olunca baskı altına alınan bu duyguların açığa çıkartılması edebiyat açısından önem arz eder. Çünkü edebiyatın konusu insanın ta kendisidir… İnsanlar gerçekliğe farklı açıdan bakabilmek,  düşünmek, düşünürken sorgulamak, sorgularken de eğlenmek için keskin bir zekânın ürünü olan “mizah” kavramına ihtiyaç duyarlar. Yazarlar da bir anlatım tarzı olarak eserlerinde mizah unsurlarına yer vererek, okuru rahatlatmak için işledikleri konuları eğlenceli hale getirmeye çalışırlar.  Armağan Tunaboylu gerek yarattığı kahramanlar, anlattığı hikâyeler gerekse tarzıyla ülkemizde bunu en iyi şekilde gerçekleştiren yazarlardan biridir. “Aktivite” unsurunun ön plana çıktığı polisiye türünde eserler verirken, özgün tarzıyla okura kaçış vadeden ve bunu başarıyla gerçekleştiren önemli bir yazardır.

Blog Etiketleri :
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.